Page 6 of 8 FirstFirst ... 45678 LastLast
Results 51 to 60 of 78
  1. #51
    Senior Member tellimantar's Avatar
    Join Date
    Nov 2018
    Posts
    193
    Nickname
    GipsyKING
    Class
    KO -> Warrior
    Race
    El-Morad
    RING OF LOVE

    Yıllardır süre gelen ölümsüzlerin savaşında clanlar büyük savaş için Antik Delos'ta toplandı. Henüz genç bir general olan Gipsy'nin geleceği çok parlaktı. Savaşlardaki dinmeyen öfkesi, kurnaz akıl oyunları ve gücü sayesinde clanının ve ırkınız gözde savaşçılarından biri haline gelmişti. Savaş borusu öttü ve kıyasıya mücadele ilk saniyelerden kendini hissettirdi. Her hafta savundukları kaleyi canları pahasına da olsa teslim etmemekte kararlılardı. Savaşçılar dışarıda tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirdi. Sonunda kale kapısına binlerce savaşçı, binlerce büyücü dayandı. Savaşçılar kapıların kırılmasını izlemek için geri çekilmek zorunda kaldı. Kapılar kırıldığı an büyücüler kızgın magma, şimşek ve buz kütleleri ile kapının önünü silip süpürdü. Savaşçılar geri püskürtmek için kapının önüne adeta etten duvar ördü. Anlaşma yaptıkları büyücü clanı görevini bir hayli iyi yapıyordu. Şimdi kendini gösterme sırası General Gipsy'deydi. Kılıcını bir oraya bir buraya savuruyordu. Savaş naraları içerisinde kılıcını yere vurup ortalığı kan gölüne çeviriyordu. Üzerine tüm Xigenon gelse geri püstürtebilecek kadar kuvvetli hissediyordu kendini. Ama değildi. Bunu kendisi de biliyordu. Komutanının sözünü dinledi ve kapının kırılmasını bir kere daha izlemek zorunda kaldı. Kapılar bir kere daha kırıldı. Büyücüler her ne kadar kapıya destek verse de yeterli olmadı. Kale içine sızmalar yaşanacaktı. Bunun farkında olan komutanlar içeri sızan büyücüleri tek tek avlamaya başladı. İçeri sızan büyücüler mangalar halinde birbirlerini ışınladılar. Gipsy kendi büyücülerinin kraliyeti savunması emrini verdi. Kalenin duvarlarında ölümün ve korkunun sesi yankılanıyordu. Savaş naraları atılıp ölüm çığlıkları yükseliyordu. Amansız geçen mücadelede kraliyet duvarları tıpkı kızıl bir örtüye dönmüştü. Kaleyi bu hafta da savundular. Gelenek haline getirilen vergi sıfırlama müjdesi kral tarafından ilan edildi ve orc ırkı tekrar birlikte hareket etmek için Ronark Land'da bir araya geldi. Er meydanı değildi Ronark Land. Güçlünün güçsüzü ezdiği yer hiç değildi. Milenya dönüminden kalma bir savaştı bu; Logos ve Pathos'un savaşı. Pathos'un nefreti, Logos'un ise pişmanlığının eseriydi bu savaş. Unutulmanın vermiş olduğu acı ile başlatılan bir savaştı bu. İki ırk zamanla daha beter bir düşmanlıkla büyüdü. Nefretin yerini zamanla ganimet, şan ve şöhret aldı. Irklar yetmezmiş gibi bir de clanlar arasında üstünlük gayeleri cereyan etti. Akşam olduğunda toplanan ganimetler dağıtıldı. Mangalar tekrar kurulmak üzere dağıtıldı. Gipsy yorgun değildi ancak biraz kafa dinlemek istiyordu. Becerilerini ancak savaşarak geliştirebilirdi. Ne zırhının gelişime ihtiyacı vardı ne kılıcının. Her gece olduğu gibi biraz huzura ihtiyacı vardı. Kandan, nefretten ve acıdan uzak birşeye ihtiyacı vardı. Sevgiye..

    Birlikte büyümüşlerdi Moradon topraklarında. İlk defa yeteneklerini kullanmayı öğrenmeye giderken görmüştü onu. Birlikte öğrendiler kullanmayı. Birlikte avlandılar. Gipsy yaratıkları kılıç darbeleri ile keserken yaptığı büyülerle destek veriyordu genç Dalida. Nefreti, öfkeyi, kana susamışlığı değil aşkı öğrenmişti en başta. Kalplerin renginin olmadığını öğrenmişti herşeyden önce. İkisi birlikte paylaştılar ganimetleri, birlikte geliştirdi zırhlarını ve silahlarını. Paylaşmayı ilk onunla tatmıştı. Onlardaki bağ ve yetenekler çok geçmeden ırklarının önde gelenleri tarafından farkedildi. Henüz bile farkında olmadıkları şekilde içlerine nefret tohumları serpildi. Zaman içerisinde kin ve nefret filizlendi. İkisi de henüz gençti. Çabuk aldandılar atalarına. Yeni dünyaları keşfettiler. Moradon'un onlara yetmediğinin farkına vardılar. Yediği içtiği ayrı gitmeyen kumrular pek az görüşmeye başladı. Zaman geçtikçe görüşme süreleri ve görüşme sıklıkları azalıyordu. Moradonda beraber keşfettikleri yeteneklerini şimdilerde başkaları ile öğreniyorlardı. Gerçek aşkın ait olduğun ırktan olduğuna inandırılmaya çalışıldı aylarca. Aşkın yerini aile bağı bastırmaya başladı zamanla. Öyle ki Dalida adının öncesine ailem dediği insanların lakaplarını ekletmişti. Gipsy ise ailesinin ona taktığı, ona özel lakabı isminin sonuna ekletti. GipsyKING ! Savaş alanında ilk karşılaştığı gün geldi aklına Gipsy'nin. Nasıl da pusu kurmayı öğrenmişti, ne güzel alev toplarını yağdırmıştı ailesi ile birlikte üzerlerine. O günün akşamında buluşmuşlardı büyüdükleri toprakların tenha köşelerinde. Ölümsüz oldukları için bir kez daha seviniyordu Dalida. Ya ölümlü olsalardı? Sevdiğinin ölümü kendi ellerinden olacaktı. Daha önce o güne kadar ikisi de ölümü tatmamıştı çünkü. Doyasıya bastırdı bağrına Gipsy sevdiğini. İri cüssesinin kuvvetini iliklerine kadar hissetti Dalida, buna değerdi. ''Tanrılara dua et.'' dedi Gipsy. ''Bizim gibi ol, ailemin bir parçası ol. Bizim için dua et.'' Dalida başını öne eğdi. Sessizliğini sadece onun için çarpan kalbi bozuyordu. ''Bunu benden isteme yalvarırım. Ailemi terkedemem. Her biri benim için çok fedakarlık yaptı biliyorsun.'' Biliyordu Gipsy. Kendisine teklif edilmesinden korkar oldu birden. Çünkü o da terkedemezdi ailesini. Yasak aşktı onlarınki. Bakışları farkında olduklarını kanıtlar gibiydi. O günden sonra bir karar aldılar. Elde ettikleri ganimetleri yan yana açtıkları tezgahlarda satacaklardı. Birbirlerine gizli gizli tebessüm edip mektuplaşacaklardı. Savaştan sonra her zamanki yerinde açtı tezgahını General Gipsy. İri cüssesini saran zırhlarından kurtulmuştu. Kollarını yerden kaldıramayacak hale getiren kılıcını bırakmıştı. Kağıda yorulduğunu yazdı sadece. ''Bugün neler yaptığını gördüm. Başkası olsa konuşamazdı bile.'' diye cevap geldi sevdiği kadından. ''Seninle yanyana savaşacağımı bilsem günler ayları kovalar, yine de yorulmam.'' dedi general sevgi dolu bir tebessüm ile. ''Ne istiyorsun?'' dedi Dalida. Cebindeki yüzükleri gösterdi general; ''Birlikte ölmeyi.'' dedi. Dalida bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Hem ailesine ihanet etmemiş olacaktı, hem sevdiği ile olan savaşı bitirmiş olacaktı böylelikle. Hiç düşünmeden kabul etti. Bedenlerini yüzüklere hapsetmesi için tanrılara yalvardılar. Tanrılar bu aşkın isteğini geri çevirmedi. Bedenlerini yüzüklere hapsedip yüzükleri parçaladılar. Xigenon'un dört bir yanına parçaları savurdular. Nesiller geçti üzerinden, çağlar geçti. Hala Gordion'un semalarından savaşı, nefreti, gücü ve aşkı izlediklerini söylerler.

    SON

    Sirius
    GibsyKING
    Last edited by tellimantar; 11-07-2019 at 02:57 PM.

  2. #52
    Moderator DonJose's Avatar
    Join Date
    Dec 2015
    Posts
    6,201
    Class
    KO -> Rogue
    Server
    KO -> Altar
    Race
    El-Morad
    İMKANSIZ AŞK
    El Morad ile Karus savaşı amansızca sürüyordu. Yine bir gün Lunar’da başlayan savaş esnasında birbirlerine aynı anda el kaldıran Humanların güzel priesti “Tosca” ve Karusların amansız savaşçısı “Scarpia” göz göze gelir ikisi de ellerini kaldırmışken bir an duraksarlar uzun bir süre birbirlerinin gözlerine bakan bu ikili ırklarının geldiğini görünce birbirlerine zarar vermeden uzaklaşırlar. Hatta birbirlerinden o kadar etkilenirler ki savaş akıllarından çıkmış ikisi de townda birbirlerini düşünmeye başlarlar. Bir ara Karus Scarpia ailesinden ayrılır ve savaş alanında yeniden Human Tosca’yı aramaya başlar fakat bu arayış sonuç vermez, savaşın bitmesi ile herkes yurduna dağılır. Scarpia, Tosca’yı nereden bulacağını nasıl ulaşacağını, uzun uzun düşünmeye başlar. Öyleki ailesinin geçimini sağladığı Uruk Tron avına dahi katılmaz, günlerce yemeden içmeden kesilir. Kendini adeta Bellua’daki evlerinin içine kapatır. Babası bu olan bitene anlam veremez o amansız savaşçı gitmiş, yerini çaresiz boş gözlerle bakan sıradan bir Karus’a bırakmıştı. Babası yine bir gün diğer çocukları ve eşiyle Uruk Tron avından döndükten sonra, Scarpia’yı karşısına alır ;

    - “Biz Linart’ın çetin kışı ile savaşırken sen burada böyle oturamazsın, Hadi kalk ve Moradon’a doğru yola çıkmak için hazırlan, en azından Uruklardan elde ettiklerimizi satarak, ailemize kışlık armorlar al ve kafanı dağıt biraz der.”

    Scarpia’da bunun üzerine hazırlanır ve yola çıkar. Yolda tek isteği adını bile bilmediği “Tosca” yı Moradonda görmektir. Umutsuzluğa kapılıyor ya göremezsem bir daha nasıl ulaşırım ona diye içten içten düşünüyordu…
    Moradona varan Scarpia Pazar yerine tezgahını açar ve ailesinin elde ettiği ganimetleri satmaya başlar, ganimetler hemen satılırmıydı ? Kaç gün daha burda kalacaktı ? Toscayı yeniden görecekmiydi? Aklından sadece bu sorular geçiyordu.

    Ertesi gün, güneşin doğuşu ile tezgahındaki herşeyi satan “Scarpia” ailesi için kışlık armorlar bakarken aklına Tosca’ya ulaşmak için birkaç gün daha Moradon’da kalmak geldi. Nede olsa ailesi bunu sorgulamayacaktı, çünkü Moradona giden en az 1 hafta dönmüyordu. İçten içe Tosca ile karşılaşcağını düşünüyordu.

    Artık ailesine kışlık armor almaktan da vazgeçmişti. Bir Pazar tezgahında sattıklarından daha pahalı olan “Ring of Life” yaşam yüzüğünü görmüştü içinden bunu Tosca’ya almalıyım dedi. Ancak parası yetmiyordu. Uzun pazarlıklar yaptı sonuç alamadı, elindeki para ile ticaret yapmaya çalıştı, sonunda “Yaşam yüzüğünü alacak parayı topladı satıcıya gittiğinde, o yüzük satılmıştı…. Aradı tüm tezgahlara baktı ve sonunda elindeki tüm paraya “İmkansız aşkı” Tosca için o yüzüğü aldı.
    Tüm gün nerdeyse Moradon’un El Morad’a açılan kapısında “Tosca”yı beklemekle geçti. Bir an yorgunluktan dalmak üzere olan “Scarpia” geçiş yapan bir Human prieste doğru koştu, elinden tuttuğu gibi geçmesine izin vermedi… Onu ensesindeki “Solar Tattoo” dan tanımıştı… Günlerce yemeden içmeden kesildiği, avlardan, savaşlardan vazgeçtiği “Tosca” yı yeniden bulmuştu. Tosca’da elini tutan o yeşil elin kim olduğunu hissetmişti adeta. Geriye doğru döndü ve boğazında kelimeler düğümlendi. Tanıdık birinin görmemesi için elini hızlıca çekti. Çünkü Humanların en büyük obası (klan) “Zero Tolerance”ın lideri Hades’in kızı idi. Ve bir düşman ırkla görülmesi ya da yakın teması hoş karşılanmayacaktı.

    -“Bana lütfen adını bağışla” dedi, Scarpia

    -“ Git burdan lütfen, zarar görmeni istemiyorum " diye cevap verdi, Tosca.

    Bunun üzerine Scarpia:

    -“ Ben Senin için günlerdir herşeyden vazgeçtim, savaştan, ırkımdan, avdan, ailemden… herşeyden…

    Tosca:
    - Lütfen şimdi git ve yarın gün ağarmadan Delos Kalesi’nde Shadow avına çıkacağım. Beni orda bekle “.
    Scarpia:
    - Lütfen adını bağışla, en azından adınla düşünmek istiyorum seni.
    Tosca:
    - Tosca !... Şimdi git ikimize bir zarar vermeden.

    Scarpia, artık adını öğrenmişti, aklından çıkmayan Tosca’ya sonunda ulaşabilmişti. Yüzüğü veremememişti. Artık yarını beklemeye başladı. Gözlerine uyku girmiyor sabah olmasını bekliyordu.
    Sabaha karşı Tosca’nın söylediği yere gitti Scarpia büyük bir umut ve sevinçle. Günlerdir büyük sevdaya tutulan umutsuz Scarpia artık hayata dönmüştü. Tosca ondan önce gelmiş Shadow avına başlamıştı bile…
    Sessizce yaklaştı Scarpia ve kısık bir sesle “Tosca!...” dedi.

    Tosca arkasına döndü,“adını bile bilmiyorum, yeşil adam ; evet ne istiyorsun benden” dedi
    Scarpia: - “ Scarpia, benim adım… Nereden olduğumu biliyorsun zaten, seni ilk gördüğüm andan beri gözlerin, aklımdan bir an olsun çıkmıyor. Savaşarak geçirdiğim ömrümde bana kalbim olduğunu hatırlattın”
    Tosca: - “ Demek öyle… İlginçtir ki sana tam saldırmaya hazırlanırken içimden bir ses bir şey yapma dedi kalbime… Hislerim bana uzaklaş dedi ve uzaklaştım. Kalemize döndüğümde saçmalıyorsun dedim kendi kendime….
    Scarpia cebinden dün tüm ailesinin armorları için harcaması gereken paraya aldığı “Ring Of Life” ı Tosca’ya uzatır. “Bunu benim içi parmağına takarmısın, seni en azından koruyacaktır. “ der
    Tosca: -“ Irkından koruyacak yani” diye cevap verir gülümseyerek…
    Scarpia: - “Lütfen bunu kabul et, sana olan hislerimin bir anısı olarak sakla”
    Tosca kabul eder yüzüğü ve Scarpia’nın parmağına takmasını ister. Scarpia heyecandan elleri titreyerek yüzüğü takar. O artık derin duygular beslediği güzeller güzeli human kızının elleri ellerindedir. Hiçbir şey umrunda değildir, ne ırkı, ne ailesi, ne de ailesine yetiştirmek zorunda olduğu kışlık armorlar…
    Tosca: “Scarpiam gerçekten doğru mu yapıyoruz bilmiyorum ama, bunu ne büyük lider babam ne de kralım kimse kabul etmeyecek. Hatta bizi ölüme dahi terkedecekler. Kim bilir senin ailende kabul etmeyecek der başını omzuna yasladığı Scarpia’ya…
    Scarpia: Lütfen bunları düşünme birazdan ayrılık vakti gelecek, herkes evine dönecek… Lütfen prensesim bana bir daha ne zaman buluşabileceğimizi söyle…
    Tosca: Delos’tan başka gizli görüşecek yerimiz yok görmüyor musun? Moradon’da dahi guardlar başımızda. İki gün sonra savaşa girme yaralanmanı dahi istemiyorum. Savaş bitiminde herkes yurduna çekilince delosta ama biraz daha sakin olan Hell Abbys’te buluşalım der.
    İkili uzunca vakit geçirip gün kararmaya yakın Delos’tan ayrılırlar birbirlerine bir kez daha bakıp, küçük bir buseden sonra evlerine doğru yola koyulurlar… Bu buseyi gören hesap etmedikleri El Morad Guard vardır.
    Scarpia yurduna döndüğünde elini boş gören ailesi telaşlanır. “Ne Oldu Scarpia” ne götürdüklerin elinde ne de getirdiklerin. Scarpia aldatıldığını ve hiç bir şey alamadığı gibi elindekilerden de olduğu yalanını söyler ailesine. Ailesi Scarpia gibi tecrübeli bir savaşçının aldatıldığına, elindekileri kaybetmesine anlam veremez. Scarpia ise ailesini ilk defa aldatmanın verdiği üzüntü ile 2 gün sonrayı beklemeye başladı.
    Diğer taraftan Tosca’da evine dönmüştü. Babasına shadow avını anlatırken babasının gözü birden parmağındaki yüzüğe takıldı. “Bakıyorumda av iyi geçmiş, annene dahi zorla aldığım yüzüğü sen bir günde almışsın” deyince Tosca afalladı kelimeler ağzından çıkmadı. “Ganimet” dese de kimse buna inanmadı.
    O öpücüğü gören El Morad Guard, akşama doğru Tosca’nın babasının kapısını çaldı… “Beyim bilmeniz gereken feci bir durum var lütfen önlem alın, Kızınız Tosca bugün Yeşil Karuslulardan biriyleydi, çok samimilerdi.” dedi”. Baba içinden “Yüzükten anlamıştım dedi” ve elindeki raptorunu bir hışımla yere sapladı.
    Baba önce Tosca’yı yanına çağırdı anlatılanların doğru olup olmadığını sordu. Tosca inatla reddetti. Shadow avında olduğunu avdan sonra direk evine geldiğini söylese de baba buna inanmamıştı. “Bir daha bu kaleden savaş için dahi çıkmayacaksın, yoksa seni de o yeşil yaratığıda kendi ellerimle öldürürüm” dedi.
    Tosca bir imkansız aşka inanmış, çaresizce olacakları bekliyordu. Ama ne olursa olsun 2 gün sonra Delos’a gidip olanları haber vermeliydi Scarpia’ya. Planını yaptı. Herkes savaşa gidince o Delos Hell Abyyste Scarpia’yı bekleyecek ve artık vazgeçmelerini anlatacaktı.
    Irklar savaş için Lunar Meydanı’na varır varmaz Tosca hemen Delos’a doğru yola çıktı. Scarpia da heyecandan erkenden gidip beklemeye başlamıştı bile.
    Savaş meydanında komutan olan Tosca’nın babası Hades’e guardlardan yine bir haber gelir Tosca’nın evden çıktığı ve Delos’a doğru yol almaya başladığını bildirdiler. Obasına savaştan çekiliyoruz emri veren Hades’e kimse anlam veremez. Hades “hemen Delos’a gidiyoruz, hadsiz bir yeşil mahluğa haddini bildireceğiz” der.
    Tosca ise Hell Abyss’e vardığında Scarpia’yı görür ağlamaklı bir şekilde sarılır. “Scarpia ! Babam Hades, herşeyi öğrendi artık buna bir son vermemiz gerekiyor. Lütfen bu hikâye başlamadan bitsin” dese de Scarpia işaret parmağını Tosca’nın dudaklarına götürür “Sus” der. “Ben seni severek herşeyi göze aldım. Bak buraya bile silahsız geldim. Kimseden korkum yok. Lütfen aşkın gücüne inan, aşkımız tüm güçlerin üstesinden gelecektir “ diyerek sevgilisine sımsıkı sarılır.
    Hades ve obanın önde gelen savaşçıları da Delos’a girmiş her yeri aramış taş üstünde taş bırakmamış lakin bulamamışlar, İçlerinden biri “Lider Hades, gördüğünüz üzere kimse yok burada Hell Abyys’ten başka yer kalmadı, oraya da bakalım mı?” der. Hades ve diğerleri Hell Abyysi de aramaya başlarlar. Çok geçmeden iki aşığı birbiri ile el ele yakalarlar. Etrafları çevirilmiş çaresizdir iki sevgili.

    Hades: “Zavallılar, ırkını hiçe sayanlar, Buna izin vereceğimi göz yumacağımı mı sandınız der.” Bunun üzerine Tosca ağlayarak “Baba Lütfen onu bırak gitsin… Lütfen ona zarar verme, görmüyormusun silahı bile olmayan zararsız biri “ der.
    Hades gözü dönmüş bir şekilde yanındakilere “Tosca’yı alın ve kalemizdeki zindana atın, onunla dönünce hesaplaşacağız. “
    Scarpia: “Tosca!!! Sevgilim hiçbir zalimin gücü aşkı yenemez, sabırlı ol.. Sana yeniden kavuştuğumda bu sefer hiç kimse bize engel olamayacak” diye haykırır.
    Tosca’nın El Morad zindanlarına gönderilmesi ile Hades ve adamları Scarpia’nın kolundan tutar, içinde Felankor Ejderhasının bulunduğu zindana götürürler…
    Hades: “ Bak Scarpia, canavarımız günlerdir aç ve yeşil bir ziyafet istiyor, birazdan buradan ayrıldığımızda bakalım ne kadar iyi bir savaşçısın göreceğiz” der kahkahalarla…
    Hades ve adamları Scarpia’yı orada bırakır ve El Morad’a doğru yola çıkarlar. Hades kaleye vardığında hala siniri geçmemiş, kızının düşman ırktan biriyle sevgili olmasını kabullenememişti.. Guardlarından birine “Hemen o Tosca olacak aşağılık kızımı getirin önüme” diye emir verir.
    Tosca çaresizce zindanda beklerken, Guard almaya gelir kendisini. Tosca ağlamaktan perişan haldedir. “Beni babama götürüyorsun, ya Scarpia’ya ne oldu? “ diye sorar Guarda.

    Guard: Prenses, onu vahşi Felankorla baş başa bıraktılar. Sanırım şu an çoktan midesindedir bizim aç felankorun” diye cevap verir.

    Tosca bir kez daha yıkılır, ilk defa aşkı hissettiren kişinin öldüğünü düşünerek, guarddan bir hışımla kurtulur, El Morad surlarına çıkar. Ellerini karnına götürerek karnında taşıdığı bebeğine “Merak etme, babana gidiyoruz yavrum” der. Aşağıda endişe ile bekleyen halka “Hiçbir zalimin gücü yetmez aşıkları ayırmaya, bak baba bizi ayırdığını sanıyorsun ama biz birazdan buluşacağız, sen ise bir ömür bu vicdan azabıyla yanacaksın “ diyerek parmağındaki yaşam yüzüğünü öper ve kendini El Morad Kalesi surlarından aşağı bırakır...

    Belki imkansızı denediler onlar ama AŞK zaten imkansızı sevmek, imkansızı istemek değil midir?


    ChaCha
    ALTAR
    Last edited by L4vin; 11-11-2019 at 10:24 AM.

  3. #53
    SPR VİCTRİX!

    Gözümü açtığımda toprak zemin üzerinde yüz üstü yatıyordum. Ağzım açık dilim dışarıya sarkmış, ağzımdan akan salyanın ıslattığı toprak çamura dönmüş vaziyette dilim bu çamurun içindeydi. Gökyüzü alacakaranlık lakin yeryüzü puslu, göz gözü yer yer görüyordu. Toprak, yüzümdeki terle karışık kan lekelerine yapışarak kurumuş, adeta yarama tuz, biber olmuştu. Acılı ile doğruldum ağzıma dolmuş çamuru önce bir kaç kere geveleyip bir araya getirdikten sonra defalarca tükürmeme rağmen ancak temizleyebilmiştim.

    Ne olmuştu bana? Neredeydim ben? SPR ve Ferguson neredeydi?

    En son SPR ile birlikte Delos Çölü'nü aştıktan sonra; Ferguson isimli muhbir ile buluşup uzun zamandır üzerinde çalıştığımız planın son aşamasını gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştık. Delos çölünü aşmak üzereydik, uzaklardan Ferguson'un tipi ile uyumlu, yani bizim muhbir olması muhtemel KARUS ırkına mensup adamımızı henüz seçebiliyorduk. SPR ile bunun muhbir olup olmadığı üzerine bahse tutuşmuştuk. Ben bunun Ferguson olduğunu, bir gün evvel "Moradon Serbest Ticaret Bölgesi'nde" gizlice buluştuğumuz kişinin bu karşımızdaki kişi olduğunu ve biran önce işaret vermesi gerektiğini, aksi taktirde planlarımızın alt üst olacağını anlatmaya çalışıyordum. SPR ise inanmamakta diretiyor, işareti emin olmadan veremeyeceğini, benim bu görevde sadece yardımcı olduğumu dolayısı ile herhangi bir menfaatimin olmadığını, bu yüzden dikkatsiz ve gevşekçe davrandığımı iddia ediyordu. Ben buna aldırış etmeden son bir umutla dünkü buluştuğumuz adamın kıyafetlerinin karşımızdaki adamın kıyafetleri ile uyuştuğunu hatta renklerinin dahi aynı olduğunu büyük bir inanmışlıkla anlatmaya çalışıyordum. SPR ise muhbiri en son gördüğümüzde üzerindeki kıyafetlerin kirli olduğunu bu yüzden yanına yaklaşmakta zorluk çektiğini, dolayısı ile bu kıyafetleri ertesi gün tekrar giyemeyeceğini, rengi aynı olsa bile bunun sadece bir tesadüften ibaret olabileceğini söylüyordu.

    Ben çok sinirlenmiştim. Hatta o kadar çok sinirlenmiştim ki oracıkta öfkem nefrete dönüştü, nefret etmiştim SPR'den. Daha yeni sayılabilecek dostluğumuza aldırmadan kafa göz dalmak istiyordum. Hoş nefret ederdim zaten yeni insanlardan, dostlardan, arkadaşlardan. Bir süre devam edecek saçma, anlamsız, gereksiz bir nezaket ve cömertlik evresi gerektiriyordu bu tip ilişkiler. Lakin SPR'nin olayı farklı idi. Gelip umarsız, sahipsiz, yıkılmış vaziyette benden yardım istemişti. Ezeli düşmanımız olan ırka mensup bir kızı sevmişti, aşık olmuştu. Bunun imkansız bir şey olduğundan başlayıp, El Morad ırkına mensup kızların daha güzel ve daha çekici olduklarını anlatıp onu ikna etmeye çalışacaktım ki buna fırsat vermeden başladı ağlamaya. Saatlerce ağlıyor, saatlerce iç çekiyor, bazen nefessiz kalıyor tam boğulacakken sırtına indirdiğim darbeler ile kendine geliyor ve tekrar devam ediyordu. Bir şekilde böyle devam edip içini döktükten onlarca saat sonra o beni ikna etmeyi başarmıştı, sevdiği kızı kaçıracaktı. Daha öncesinden, işler sarpa sarmadan evvel, özerk bir bölge olan Moradon’da gizli gizli sevdiği kızla buluşan SPR, kızın babasının ilişkilerini öğrenmesi üzerine, kızın Moradon bölgesine geçişini yasaklamıştı ve bu ikili 2 yılı aşkın süredir görüşemiyordu. Hoş benimde zaafım vardı zaten bu imkansız şeylere. Evet imkansız bir aşk hikayesiydi bu SPR'ninkisi, ve yılların çığ gibi büyüyen özlem ve hasreti..

    Bir gün öncesinde Ferguson ile buluştuğumuzda bizi vereceğimiz işaretten tanıyacağını, bizi tanısa bile işareti vermediğimiz taktirde rahatlıkla tanımamazlıktan geleceğini, güvenlik gerekçesi ile ödediğimiz yüksek meblayı iade etmeksizin verecek olduğu hizmetten cayacağını büyük bir kararlılıkla anlatmıştı. Tam olarak 7 "Gold Bar" yani külçe altın vermiştik buna, uzun uğraş ve pazarlıklar sonucu ödediğimiz ücretti bu. Son olarak ayrılırken göz ucu ile beni süzdükten sonra SPR'nin kolundan tutup çekiştirerek buna "Firecracker" isminde bir çubuk uzatmış ve kulağına bunun ne olduğunu, işte bir çeşit havai fişek olduğu ile ilgili bir şeyler fısıldamıştı. Bunu neden konuşma boyunca muhatabı olan bana değilde SPR'ye verdiğine gelince, buluşma başından beri Ferguson'dan 5 adım mesafe uzakta duran ve hiç bir şey söylemeden gergin tavırları ile dikkat çeken SPR'yi rahatlatmak adına yaptığını zannediyordum.

    Sonuç olarak Ferguson'un vaadettiği pekte bir şey yoktu aslında. Anlattıklarına göre bugün "Karus Endüstri Meslek Lisesi'nden" mezun olacak olan öğrencilerin zindanda bulunan Wroyek miymiş Wrıyt mıymış her neyse bu ve bunun gibi bir kaç tane daha yaratığı avlayıp son sınavlarını da vermeleri için buraya geleceklerinden filan bahsetmişti. Söylediğine göre SPR'nin sevdiği kız da gelen öğrenciler arasındaymış ancak detaylar buluşmada belli olacaktı.

    O an bir şeyler yapmam gerekiyordu, evet aksi halde tüm uğraşlarımız boşa gidecekti. SPR’yi alt edip ağzını burnunu kırıp bayılttıktan sonra elini kolunu bağlayıp muhbir ile görüşebilirdim, günün sonunda iş bitince sevdiği kıza kavuşacak olan SPR’nin tüm sinirleri yatışacak, aramızdaki husumet bitecek hatta bana teşekkür bile edecekti. İşte planım tam olarak buydu.

    Çantamdam çıkardığım Destroyeri taktım, benim Destroyer’i takmamla birlikte SPR’de çantasından çıkardığı etrafa pembe pembe zehirler saçan Raptor’u taktı. Ben bir kez daha davranarak çantamdan çıkardığım Full Plaka (FP) zırhımı kuşandım. Benim bunu yaptığımı gören SPR’de çantasından çıkardığı kırmızı renkli parıl parıl parıldayan ejder damgalı zırhını kuşandı. Bir an duraksadım bir kendi elimdekine bakıyordum bir de SPR’nin elinde ki Raptor’a. Bir kendi üzerime bakıyordum birde SPR’nin üzerindeki gözümü alamadığım parıl parıl parlayan ejder zırhına. İşte o an korkudan tir tir titrerken elimdeki Destroyer’i düşürüvermişim. Hoş böylece bu girişimim son buldu.

    Başka birşey yapmak gerekiyordu lakin yapılacak en son şey ise SPR'yi pataklamaktı bu yüzden öfkeme ve nefretime son vererek başımı geriye uzaklara doğru çevirdim. O sırada gerilerde bişeyler görmüş gibi gözlerimi kısarak, yüzümü şaşkın bir ifadeye büründürdüm, bir yandan da mırıldanıyordum o ne lan öyle şurda bişey mi var, ejderha mı lan o falan filan yapıyordum. (SPR’nin ejderhalara olan zaafını biliyordum) Benim mırıldanmalarımla birlikte SPR’de geriye döndü, nerde hani nerde, bana da göster bana da, ben ejderyaları çok severim hani nerde diye şaşkın şaşkın bir oraya bir buraya zıplıyordu. Bende çok uzaklarda kuzeyden gelen "Linart" rüzgarlarının etkisi ile, çölden kalkan kum tanelerinin yarattığı puslu havanın içerisinde kalan Delos Kalesi’nin, surlarının en yüksek noktasında dalgalanan bayrakları bu salak SPR’ye ejderha diye yutturmuştum. İşte fırsat bu fırsat diyip Raptor'un ucuna istiflediği fişeği bir çırpıda çekip aldım ve ateşledim. SPR ise delirmişçesine ejderya ejderya diye bağırıyordu.

    Benim işaret fişeğini ateşlememlen birlikte ortamın havası bir anda değişti. Etrafımızı bir sis perdesi çevreledi, otlar, kurumuş yapraklar ve daha bilimum bir çok partikül havada toz bulutları içerisinde uçuşuyor adeta etrafımızı tavaf ediyordu.

    Ben korku içinde SPR’yi dürtüyordum. SPR ise hala ejderya ejderya diye sayıklamaya devam ediyordu.

    Toz bulutlarının arasından aniden fırlayan ve ucube silüetine benzeyen birşeyin üzerime doğru çullandığını ancak görebilmiştim ki okkalı bir dipçik darbesiyle yere yığıldım. Bilincimi yavaş yavaş yitirirken son olarak kulağımda SPR’nin ejderya ejderya sesleri yankılanıyordu.

    İşte böyle oldu en son hatırladıklarım bunlardı. Ayağa kalktım SPR’yi bulmak umuduyla SeeeeePeeeeeReeeeeeeeeee diye bağırıyordum, bir taraftan da bizi taklaya getiren aslında kocaman, devasa bir hain olan Ferguson’a inanılmaz boyutlarda küfürler savuruyordum, tatmin olmayınca yeni yeni küfürler icat ediyor, karşıma çıksa şöyle yaparım böyle yaparım gibisinden kafamı buluyordum. Bir süre böyle yürüdükten sonra tiz bir ağlama sesinin inceden kulağıma gelmesiyle tüm dikkatimi topladım. Tedbirli adımlarla sese doğru yöneldim, az ileride yerde uzanmış bir insan silüeti ve başında ağıtlar yaka yaka ağlayan genç bir kıza rastladım. Usul usul yaklaştım ve bir de ne göreyim. Bu yerde yatan SPR’den başkası değildi. Yanında ki ise SPR’nin sevdiği kız olmalıydı.

    Anlattıklarına göre babası büyücü olan genç kız babasının yapmış olduğu büyünün tüm bunlara sebep olduğunu, bir gün gizlice Moradon’a kaçıp SPR’yi aramak için girişimde bulunurken yakalandıktan sonra babasının bunu planladığını ve sevdiği adamı, yani SPR’yi öldürme kararı aldığını anlatmıştı. Bu yüzden suçluluk duygusuna kapılmış, büyük bir pişmanlık içindeydi. Ben bunun kendisinin suçu olmadığını büyük bir kararlılıkla anlatmaya çalışıyordum.

    Meğerse bu Ferguson denilen mendebur aslında kızın babası olan büyücüye çalışıyormuş. SPR’ye verdiği şey aslında işaret fişeği değilmiş. 9000 yıl önce iki ırkın birleşip o güne kadar görülmüş en güçlü, en vahşi, en acımasız yaratıklara karşı birlikte amansız bir mücadele verip, alt edemeyince MORAD ırkına mensup ünlü büyücü Gandalf, KARUS ırkına mensup ileri yetenekleri bulunan SARUMAN ve başka yetenekli bir kaç büyücü tarafından güçlü bir büyü ile yer altı zindanlarına hapsedilmiş olan ucubeleri çağırma tılsımı imiş.

    Benim bu tılsımı kullanmamlan birlikte “Mother of All Demons” tüm yaratıkların anası olan FELANKOR tüm hiddeti ile ortaya çıkarak oralarda şuursuzca dolanan SPR’nin kalbine hançeri saplayıvermiş. Zavallı SPR oracıkta ruhunu teslim etmiş. Çok üzülmüştüm bu mutsuz sona. Sevenlerin kavuşamaması bir yana dostumu kaybetmiştim. Umutsuzca, gözlerim yaşlı geldiğim diyarlara geri dönmeye koyulurken, oralardan geçmekte olan bir yoldaş derdime çare oldu. Kendisi eski bir şifacı ve üniversite yıllarında yüksek lisansını ölüleri 24 saat içerisinde tekrar hayata dönderebilen güçlü şifalar üzerinde yapmıştı. Ancak bunun zayıf bir olasılık olduğunu ama yinede denemeye değer bir şansımızın olabileceğinden lakin bunun için 30 tane “Stone of Life” taşına ihtiyacı olduğunu bahsetti.

    Hiç tereddüt etmeden kabul ettim ne gerekiyorsa yapması için tüm çabalarımı seferber ederek tanıdığım tüm pazarcılardan şifacının istediği taşları bulup buluşturmasını kimisine rica, kimisine emrettim. Şifacının talep ettiği taşları temin ettikten sonra SPR’nin naaşı başında sevdiği kız ve ben dua ederken, şifacı ise onu hayata geri döndürebilmek için tüm yeteneklerini sergiliyordu…

    ….Eski dostum SPR’nin 5 yaşındaki minik kızı Mjolnir’in; doğum günü için düzenlediği partide masa başında kutlama yaparken Mjolnir’in bana; VON amca sen babam ve annemi nereden tanıyorsun? sorusu üzerine hoş bir hikaye olmuştu bu. Uzun zaman geçmesine rağmen güçlü hafızam sayesinde tüm detayları hala dün gibi hatırlıyordum.

    Yalnız bahsetmediğim bir şey vardı. Bu mutlu çift Mjolnir'in aslında bir tarafının KARUS kanı taşıdığı gerçeğini öğrenmesini istemiyorlardı. Aegis yani SPR’nin sevdiği kız babasının bu ihaneti ve acımasızlığı karşısında KARUS ırkına olan tüm inancını kaybetmişti. Sevdiğine duyduğu büyük aşk ile ırk değiştirme kararı aldı. Başta iyi bir fikirmiş gibi gözükse de pratikte çok zorlu bir süreçti bu, uzun uğraşlar sonucu, saatler süren defalarca ameliyatlardan sonra başarı geldi. Bu çift artık tüm istediklerini elde ederek mutlu bir hayatın kapılarını aralamıştı..

    Ya işte böyle bir hikayeydi SPR’nin hikayesi...


    Sirius
    VonMarseille
    Last edited by Freytag; 11-10-2019 at 06:46 PM.

  4. #54
    Junior Member
    Join Date
    Jan 2019
    Posts
    22
    Reserved..........

  5. #55
    Junior Member
    Join Date
    Nov 2019
    Posts
    26
    Karanlık sanki peşindeydi. Adımlarını hızlandırdı. Bir kaç metre sonra El Morad kalesi ışıkları bitecekti. Sokağın başına geldi. Sırtını duvara yasladı ve arkaya doğru baktı. Sokak boyunca uzanan ışıklardan başka bir şey görememişti. İçindeki korku yerini hızlanan kalp atışlarına bıraktı. Bir elin onu yakaladığını hissettiğinde hançerine ulaşmak için yeterli zamanı kalmamıştı. Olmaması gereken bir yerde hayal etmediği şekilde ölmek üzereydi. Ciğerlerini son kez nefes ile doldurmak istedi ve gözlerini kapattı.
    Büyük savaş biteli uzun süre olmuştu. El Morad kalesi yüksek surları, her köşede bekleyen parlak zırhlı şövalyeler ile içerisinde sadece huzur barındırıyordu. Gün içerisinde öncü clanlar farklı elementlere ait büyülerle donanmış silahları ve güçlerinin adeta sembolü haline gelmiş kolluk ve pelerinleriyle kale içerisinden geçerken halkın alkışları ve hayran bakışlarına maruz kalırlardı. Bu şövalyeler gerçek adlarıyla anılmazdı. Bir isime sahip olmak bu günkü kadar kolay değildi…
    Karanlık bir sokakta ölmek için teslim olmuştu. Onu yakalayanın kim olduğunu anladığında gözlerini açıp onu kavrayan Benkei’ ye baktı. El Morad’ da ki clanlardan birinin askeriydi. En büyük yasak çiğnenmek üzereydi…
    Meraklı pury tuarek kendi ırkının savaşcılarını takip etmeyi seçtiğinde yeterince güçlü olmadığını öğrenmek üzereydi. Acımasızlığın ortasında kaldığını anlaması çok uzun sürmedi. Grup üyeleri nereden geldiğini anlayamadığı ok atışları ile tek tek düşüyordu. Saklandıkları kayalık alanda hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Arkasında ayak sesleri duydu başını dışarıya çıkarmadan o tarafa baktı ama kimse yoktu. Wrinkle tuarek yanındaydı.”Sizi buradan çıkartacağım” dedi. İnanmak istedi.”evet yapabilir” diye düşündü. Wrinkle grubun en tecrübelisiydi. Kayanın sol tarafında saklanabileceği ormanlık bir alan vardı. Biraz şans ile oklardan korunabilirdi. Kayalık alandan ormana doğru koşmaya başladı. Şansı yanındaydı, düşman okçuları başka savaşçılar ile meşguldü. Başarmak üzereydi.”şurası güvenli oraya çekmeliyim” dedi. Göğsünde sıcaklık hissetti, artık koşmuyordu. İlk bulduğundan bu güne kadar yanından ayırmadığı elixir asasını tutamadığını hissetti. Arkadan arkadaşlarının seslerini duyuyordu. Elini göğsüne götürdü. Sıcaklığın içinde bir metal parçası geldi eline. Göz kapakları hiç bu kadar ağır olmamıştı. Bağırdı tüm gücüyle “ TOWN”.
    Pury’ nin hissettiği sadece kalp acısı değildi. Yaralanmıştı. Yürüyebiliyordu ama tedavi edilmesi lazımdı. Town’ a kaçış büyüsünü yapamamıştı. Kayanın dibinde saklanmaya çalışıyordu kalkanını yanına koymuştu. İlk gelen düşmanın kendisini öldüreceğini biliyordu. Başını sol tarafa çevirdi, kayaların arasından ormana doğru baktı. Wrinkle’ nin cesedi oradaydi. “Bu kayanın dibinde öleceğim” dedi. Uzun süre burada bekledi. Artık gece olmuştu ve yarası daha çok canını acıtıyordu. “Kurtulabilir miyim” diye düşündü. Karanlıktan faydalanıp town’ a ulaşması gerekiyordu. Wrinkle’nin öldüğü yere ulaştı. Ormanın onu gizlemesi gerekiyordu. Sağında bir parlaklık hissetti ve yürümeyi bıraktı. Hemen yanında düşmanının lider clanından bir savaşcı olduğunu anlamıştı. Ay ışığı heybetiyle gölgesini önüne seriyordu.
    Kral Manes ölmeden önce kendi kanını taşıyan insanların Karus halkının dilini bilmesini emretmişti. Bu isteğinin altında yatan tek arzusu bir gün tüm ırklara hükmetme isteğiydi ve bunu dillerini bilmeden yapması mümkün değildi. Zamanla bu isteği unutuldu. Krallar ve aileleri atalarının açtığı yeni çağ ile huzurlu bir hayata başladılar. Karus düşman olarak öğretildi. Büyük savaş ve o kahramanlar kraliyet kütüphanelerinde hapis kalmaya mahkum edildi. Benkei gerçek El Morad tarihini bilen bir savaşcıydı.

    Pury güçlükle taşıdığı kalkanını yere bıraktı. “Buraya kadar” diye düşündü. Ayakları bedenini taşıyamayacak kadar yorgundu ama düşmanın önünde diz çökmeden ölmeyi tercih etti. Ölümü beklediği bir anda oldukça sert bir ses ;
    -Burada ne işin var?
    Pury düşmanının gözlerine baktı. Zihnim bana oyun oynuyor olmali diye düşündü. Daha önce karus lisanını konuşabilen bir el morad görmemişti. Cevap vermeden sadece karşısındaki savaşçıya bakıyordu. Ayakları daha fazla bedenini taşıyamadı , aldığı yaralar ile çok fazla kan kaybetmişti. Gözleri kapandı.
    Bir mağaranın içerisinde oldukça rahat bir döşekte uyandı. Baş ucunda biraz su ile ekmek vardı. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. Günler geçmiş olmalıydı yaraları kabuk bağlamıştı. Yattığı yerden destek alarak doğruldu ve oturdu. Kımıldamadan düşündü ve hatırlamaya çalıştı. Son hatırladığı şey katilinin yüzüydü. Pury masanın üstünde el morad kalesi içerisinde olduğunu düşündüğü bir sokak adı gördü. Yanında bozuk bir saat gene03:00’ı gösteriyordu.
    Pury El Morad’ı kurtaran şövalyelerden birinin soyundan geliyordu. Sağ omzunun üstünde efsanevi kırmızı ejderha FELANKOR’ a benzeyen bir doğum lekesine sahipti. Benkei onun kim olduğu zayıf düşmanını öldürmek için kılıcını kaldırdığında ay ışığının Pury’ nin doğum lekesine vurması ile anlamıştı. Pury’ yi alıp biforst’ ta kimsenin bilmediği bir mağaraya götürmüştü. Ancak orada güvende olabilirdi.
    Artık ikisi de korkmuyordu. Kaçamak buluşmaların sürekli yeri değişiyordu. Benkei karus bölgesine yakın bir yerde buluşma taraftarıydı. Pury’ i tehlikeye atmak istemiyordu. Bu kez Pury ilk buluştukları yerde buluşmak için ısrarcı olmuştu.
    Benkei’ nin yüzünü avucuna aldı Pury. Biz günahkarız, suçluyuz dedi. Benkei kaşlarını çattı. Sinirlendiğinde yüzündeki ifade yerini acımasız bir hale bırakıyordu.Pury ona gülümsedi. “Karnımda günahımızın tohumu var” dedi.


    DİEZ FancyDEVIL
    Last edited by FatihxGenc; 11-27-2019 at 01:46 PM.

  6. #56
    Junior Member
    Join Date
    Sep 2014
    Posts
    11
    mektup

    Elena,çiftçi bir El Morad ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi,ailesi geleneklerine bağlı bir aileydi Elena sadece El morad'ların eğitim gördüğü eğitim gördü,ona hep Karus ırkıyla ilgili hikayeler anlatılıyordu,sürekli neden nefret etmeleri gerektiği onların kadim düşmanları oldukları fakat Elana kimi zamanlar düşünüyordu gerçekten böyle bir savaşa ihtiyaç varmıydı ?
    Elena reşit yaşına geldiği zaman Marodon'da karma bir okula gitmeye karar verdi,derslerde ilgisini çeken biri vardı.
    Ragnar'dı ismi,şu zamana kadar duyduklarından farklı şeyler anlatıyordu,yeri geliyordu hocalarla tartışırken,yeri geldiğinde arkadaşlarıyla otururken,savaştan bahsediyordu.Bunun kralların işine yaradığını savaşlar olmasa bu kadar fazla pot,mana alınmayacağından bu kadar fazla güçlü item yaratmak için basma kağıtlarının kullanılmayacağından,kralların bu vergiler sayesinde güçlü kaldıklarından ve bu yüzden bu savaşın hiç bitmeyeceğinden bahsediyordu,Elena onu daha fazla dinlemek istiyor fakat Karus biriyle yakınlaştığını duyarsa ailesinin tepkisinin ne olacağından korkuyordu.
    Elena'nın sevgisi farklı bir boyuna gelmişti geceleri uyayamıyor sürekli onu düşünüyor,derslerde onu izlemeden duramıyor ama çekingeçliği devam ediyordu.Bir molada
    Elena marodon soğunda üşümüşken Ragnar elinde 2 kahve ile çıkageldi,
    Merhaba,dedi kahveyi arkadaşıma almıştım fakat kendisi işi olduğu için gitmek zorunda kaldı,birlikte içebilir miyiz diye sordu,Elena'nın hayalleri gerçek olmuştu.O Ragnar'a gidemiyordu ama Ragnar ona gelmişti,uzun uzun sohbet ettiler gündüzü akşam ettiler,Ragnar Elananın titrediğini farketti,kollarıyla sardı onu,Elana tebessüm etti ona bakarak ama içinde fırtınalar kopuyordu.Buluşmalar böyle aylarca devam ettikçe etti,gizli gizli buluşuyor birbirlerine aşkla bakıyorlardı.
    Bir akşam Elena eve döndüğünde babasını sinirlenmiş gördü,ona ''seni bir karusla görmüşler,hemde samimi bir şekilde bunu nasıl yaparsın'' diye bağırmaya başladı Elena onun farklı olduğunu onu sevdiğini söyledi,ama bu babasını daha çok sinirlendirdi.Onu eve kapattı,bir hafta sonunda tekrar okula gitmeye başladı Elena,okul sabahı çok heyecanlıydı fakat heyecanı kursagında kaldı,sınıfta Ragnarı göremedi herkese soruyor ama kimse cevap vermiyordu,en son bir kişi durumu anlattı.

    Babası Ragnar'ı ve fikirlerini El Morad şövalyelerine anlatmıştı.El Morad şövalyeleleri Ragnar'ı öldürmek için harekete geçmiş,Karus Kralı Ragnar'ı ve fikirlerini sevmediği için elini oynatmamıştı.Ragnar Elena'ya bir mektup bırakıp bir gece yaşadığı toprakları terketmek zorunda kalmıştı..
    Elena mektubu defalarca kez okudu.Ağladıkça ağladı,bir sabah geri dönmesi umuduyla...

    Server/Rosetta
    Nickname/Finwes

  7. #57
    BİR SABAHA GÖZLERİNİ AÇTI BİR EL MORAD
    HERŞEY NORMAL GİBİYDİ AMA YOLUNDA GİTMEYEN BİRŞEYLER OLDUĞU AÇIK VE NETTİ
    HAYALİNE GİREN BİR ÇOCUK FISILDADI SOL YANINDAN BİR AĞLAMA BİR SERZENİŞ
    KEŞFETMELİ GÖRMELİYDİ İNSAN ŞÖYLE BİR YÜRÜMEYE BAŞLADI VE HER TARAFI
    NEYE BENZEDİĞİ BELLİ OLMAYAN YARATIKLARLA DOLUYDU KORKTU EN BAŞINDA
    AMA ONLARLA BAŞ EDEBİLECEĞİ VE BAŞKA CAĞRESİNİN OLMADIĞI GERÇEĞİNE İNANDIRDI KENDİNİ

    KEŞFETMEYE YÜRÜMEYE DEVAM ETTİ VE UYANDIĞI YERE GELİP TÜCCARLARA SEYYAHLARA DANIŞTI
    BALTASI BICAĞI VE BUNUN GİBİ ŞEYLERİ SATAN TÜCCARLARA GİTTİ VE KENDİNE EN ÇOK YAKIŞTIRDIĞI
    OKU KENDİNE BEĞENDİ VE ALDI BU YARATIKLARI BUNUNLA ÖLDÜREBİLECEĞİNİ ANLAMIŞTI
    YARATIKLARI ÖLDÜRDÜKÇE GÜÇLENMEYE BAŞLADIĞININ FARKINA VARDI
    VE FARKLI DİYARLARA DOĞRU YOLA ÇIKTI.

    YARATIK ÖLDÜRDÜ VE GÜÇLENDİ İLERLEDİ İNSAN
    YÜRÜDÜ YÜRÜDÜ DURMADAN
    FARKLI YARATIKLARIN KENDİNE DAHA ÇOK GÜÇ KATMAYA BAŞLADIĞINI FARK ETTİ
    VE DEVAM ETTİ YOLUNA SUSADI POT İÇTİ GÜCÜNE GÜÇ KATTI DEVAM ETTİ

    DİYARLARDAN BİRİNDE BİR TOPLULUĞA DENK GELDİ VE ONLARIN KENDİNDEN OLMADIĞINI HİSSETTİ
    FAKAT ONLARDAN KENDİNE ZARAR GELMEYECEĞİNE ONLARIN BULUNDUĞU ORTAMA KATILABİLECEĞİNİ
    KESTİRDİ KAFASINDA ASİLCE SELAMINI VERDİ VE KAFASINI KALDIRDI ELLERİNİ SÜREKLİ AÇIP ONLARIN
    CANINA CAN OLAN ONLARA DESTEK OLAN BİR KIZI GÖRDÜ
    AFALLADI EN BAŞINDA KENDİNE VE KENDİ GİBİ OLANLARA BENZEMİYORDU TENİNİN RENGİ BİLE FARKLIYDI
    AMA SAÇLARI İHTİŞAMI YAPTIĞI İŞİ İLE HERKESİ CEZBETMEYİ BAŞARABİLİRDİ.

    SAĞ YANINDA HAYALİNDE BELİREN ÇOCUĞUN TEBESSÜMÜYLE KANI KAYNADI VE ONLARIN ARASINA KATILDI
    HERŞEY YOLUNDA GİBİYDİ FAKAT FARKLI DÜŞÜNCELERE SAHİP OLAN BİRİLERİ VARDI BU BELLİYDİ.
    BİRLİKTE DAHA DA HIZLI BİR ŞEKİLDE AVLANMAYA BAŞLADILAR GÜÇLENENİN KENDİNİ GELİŞTİRENİN
    BİRŞEYLERE HAKİM OLMA ÇABASI İÇİNE GİRDİĞİNİ HİSSETTİ VE AYRI DÜNYALARA AÇILAN KAPILARDAN GEÇTİLER

    DUYURULAR SERZENİŞLER VE ÜLKENİN ÖNDE GELENLERİ KENDİNİ DAHA GÜÇLÜ GÖRME ÇABASI İÇİNDE OLAN FARKLI BÖLGE YERLEŞİKLERİ İLE
    ARALARINDA AMANSIZ BİR HUSUMET VARDI ARTIK BİR SAVAŞ BAŞLAMIŞTI
    ONU BİR DAHA GÖREBİLİRMİYDİ BU BİR RÜYAMIYDI GERÇEKMİYDİ
    DERKEN HALKINA DESTEK OLMAK İÇİN O SAVAŞA OKUNU ALIP KOŞTU
    VE GÖRDÜKLERİ KARŞISINDA ŞOK OLDU ONLARDI BERABER AYNI ÇABA İÇERİSİNDE OLDUKLARI IRK İLE ARTIK DÜŞMANDILAR
    ONU GÖRDÜ O KADAR KARMAŞANIN İÇİNDE YANINA KOŞTU FAKAT BİRDEN ÜSTÜNE ATEŞLER YAĞDI ZOR KURTARDI KENDİNİ

    ÜZÜLDÜ SOL YANINDAKİ ÇOCUK AĞLADI FAKAT ARTIK HAYATTA KALMALIYDI TEK SEBEP BUYDU
    DÖNDÜ ÜLKESİNE İÇİNDE OLAN AŞKIN YERİNİ ARTIK KİN VE NEFRET ALMAYA BAŞLADI
    KENDİ İÇİN ÇABALAMAYA BAŞLADI DAHA GÜÇLÜ OLUP DAHA ÇOK SİLAHA GÜCE SAHİP OLUP BİR GÜN KARŞILARINA
    TEKRAR ÇIKACAK VE KİMSENİN GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMAYACAĞINA DAİR AND İÇTİ BAŞARABİLİR MİYDİ?
    BUNU HEP BERABER SİRİUS ÜLKESİNDE YAŞAYIP GÖRECEĞİZ...

    Sirius Charleswidmore

  8. #58
    Junior Member
    Join Date
    Aug 2014
    Posts
    4
    Çirkurian

    Günlerden bir gün bir Ronark Land sabahında chaos stone beklerken görmüştüm onu. Üstü yarı çıplak, gelen ok atıyor giden spike vuruyordu. O bir priest güzeliydi ben ise bir karus kuriandım. Tıknaz, sırtında deve dikeni olan ve şişman biri. Form değişince dikleşsem bile kim isterdi ki beni. Herkes ona vuruyor o ise kendine heal atıyordu. En başta yanımdakilere sinirlendim, hemen söylenmeye başladım vurmayın, yapmayın diye. Herkes ona vurmayı bırakınca ben usulca yanına sokuştum, tabi o benim ondan hoşlandığımın farkında bile değildi. O minnak burunlu sarışın naif kız bir anda bana parazit+torment attı ve eline hbsini taktı, tabi ben bunu görür görmez direk yapıştırdım stunu. Şaşırdı tabi, bende vurmaya kıyamadım town attım. Daha sonra ben bu kızın ismini historyden aldım pm attım. E tabi o benim ben onun dilini bilmiyorum. Herhalde vs istiyorum zannetti. Birşeyler yazdık birbirimizi anlamadık ve daha da konuşmadık. Gel zaman git zaman bu kız benim aklıma kazındı. Moradon da onu bekliyorum, etkinlik zamanları hep onun yolunu gözlüyordum. Bizim aşirete sorduruyorum bilen var mı, tanıyan var mı diye ama nafile kimse bilmiyor bu körpecik kızı. Aradan bir iki hafta geçtikten sonra moradon da aşiretten iki arkadaşla gate önünde tavla atarken bu kızı gördüm hemen pm attım. Tanışmak istedim, konuşmak istedim elindekinden iki tane yapmak istedim. Ama o bana sen tıknazsın, sen karussun, sen dolandırıcısın dedi. Biliyordum böyle bir tepkiyle karşılaşacağımı bana arkadaşlarım bile böyle davranırken bu kız neden beni sevsin ki, neden benimle birlikte olsun ki. Vazgeçmedim, gene pm attım gene konuşmaya çalıştım. Ama her defasında aynı sonuçla karşılaştım.
    Bir gün pazar da gezinirken gördüm onu o güzel beyaz teniyle sarı saçlarıyla üzerine bahamut arıyormuş, yanında da drakideki captured karusa benzeyen devasa bir warrior. Üzüldüm, çok üzüldüm koşa koşa taleye gittim. Eskiden lard orcların olduğu bir tepe vardı herkes bilmez. Oradan dereye indim, kapandım ağlamaya başladım. Yediremedim hep aynısı olduğu için çok üzüldüm. İçimde büyük bir yara kaldı. Sonra öğrendim ki evlenmişler, felankor etkinliğinde partye girmişler o kocasına buff atıyor kocası da ona descent oluyordu, uzaktan gördüm dayanamadım topladım aşireti felankora değilde onlara girdik bu da uzun senelerdir kimseye anlatamadığım büyük aşkımdır. Dinleyenlere sevgilerle...

    Sirius
    IScothWisky

  9. #59
    Senior Member
    Join Date
    Aug 2013
    Posts
    182
    Nickname
    ObirArchMage
    Class
    KO -> Mage
    Server
    KO -> Diez
    Race
    El-Morad
    Sensiz Geçen Günlerim..

    Ortalık çok karışıktı Karus halkına karşı savaş hazırlıklarını yapmaktaydık kralım Maradona tüccarlardan silah temin etmem için gitmemi emretmişti, tesadüfen dolaşırken gözlerime karus ırkından bir tüccar şifacı kız gözüme çarptı tam tezgahına göz gezdirirken buyur etti ve epey bir sohbet ettik ikimizde birbirimizi çok sevmiştik ben onu görür görmez aşık olmuştum bu kadar kaliteli zırh ve silahları ne yapacaksın diye sorduğunda size saldıracağız diyemedim ben ona çünkü aşık olmuştum. Kralımın emrini yerine getirmem gerekiyordu halkımı yanlız bırakamazdım artık veda vakti gelmitşi güzel sohbetin ardından tebessümle tekrar geleceğim şifacı kız diyerek kralımın emrettiklerini aldım ve şehrime döndümm...

    Artık savaş başlamıştı her yerde şifacı kızı görüyordum kralım artık okları seri atmamı söylemişti ama elim bir türlü gitmiyordu bir yandan halkımı diğer yandan sevdiğimi düşünüyordum ama kavuşmamız imkansızdı ben human o ise düşmanımız olan karus tüccar bir ailenin kızıydı. savaş bitmişti benim yüzümden çok fazla şehit ve yaralı askerimiz vardı kralım bundan beni suçlu tuttu ve zindana gönderdi günler aylar geçti ama bir gün olsun sevdiğim aklımdan çıkmadı beni bekliyordu biliyordum ama hiç bir zaman kavuşamayacaktık..

    Zaman benim için hiç geçmemişti ve kralım zindan askerlerine verdiği emirle tekrardan beni serbest bıraktırdı ve sürgün yedim, cebimde param olmadığı için sevdiğim kızın yanına gidemedim ve para kazanmak için maden ocaklarına gittim günlerce çalıştım ama parayı tamamlayamadım benim için tek şans anterası öldürmekti ama gücüm yetmedi zehiri ile beni öldürdü ve El moradın Mezarlığına cesedim gömdüler cebimde buldukları son vasiyetimde ki yazıyı mezar taşımın üstüne yazdılar Ben Seni Sevdimde Öldüm Düşman Kızı...

    Sirius

    PeRiM

  10. #60
    1. BÖLÜM : KAHRAMANLARIMIZI TANIYALIM
    Karus Priest Ferhat : Karus ırkında nüfuslu bir clanın üyesi olan aynı zamanda da Karus Kral'ın oglu olan Ferhat Priest, gününün büyük bir kısmını moradonda boş gezerek, clanındaki büyüklerinden kalan paraları savurganca harcayarak geçirirdi. Değerinin üstündeki silahlara fazla fazla paralar verir, onları güçlendirmek için Anvil'e büyük paralar yatırır ama hiçbir şey elde edemezdi. Kimseyle yakın dostluklar kurmaz, yardım isteyenlere sırtını dönerdi. Hiç kimseye bir faydası olmadığı gibi kendine de bir faydası yoktu. Öyle ki çok çok önceden öğrenmesi gereken judgement, toplu cure, 2.000 hp buff gibi yeteneklerini bile geliştirmemişti. Bu haytalığının ve işe yaramazlığının bedelini, ilerde çok ağır ödeyecekti...
    Human Mage Şirin : Şirin Mage, human soyundan gelen, güzel mi güzel, kültürlü mü kültürlü bir human magesiydi. O da tıpkı Karus Priest Ferhat gibi soylu bir aileden geliyordu. Hayatını büyücülük öğrenmeye adamış, genç yaşında meteor atmayı, ejderha cagırmayı, kendine ateşten zırhlar yapmayı öğrenmişti. Clanındaki büyükleri onu en iyi şekilde yetiştirmişlerdi. Çok güzel bir gelecek onu bekliyordu ve geleceği dair güzel planları vardı. Ne var ki kaderin de bir planı vardı...
    Human Warrior Rıza Baba : Şirin'in babası Rıza Baba kudretli ve güçlü bir warriordu. Human ırkının kralıydı. İkna kabiliyeti yüksek, gözü kara, güçlü ve çalışkandı. Zamanının çoğunu Moradondaki genç karusları ikna edip Human ırkına National Transfer yaptırmayla geçirirdi. Böylelikle karus ırkında genç nesil azalacak, human ırkı güçlenecekti.
    2.BÖLÜM : HİKAYE BAŞLIYOR
    Ferhat priest birgün moradonda boş boş gezinirken, Human Kralı olan Rıza Babayla yolları denk düşer. Rıza Baba kolunda Dread Sheild +9'la dolasmaktadır ve Ferhat Priest bu kalkana hayran kalır. Bedeli ne olursa olsun o kalkanı Rıza Baba'dan almak ister. Rıza Babadan '' HAYIR. BU KALKANI BENDEN KİMSE ALAMAZ. BU KALKANI KIZIM ŞİRİN'E VERECEGİM. BAZEN BİZE TP MAGE OLARAK HİZMET ETMEKTEDİR '' cevabını alır. Ancak bu yaşa kadar her istediğini elde eden şımarık Ferhat Priest, bu lafı kendine yedirememiştir. Clan kasasında ne kadar Gold Bar varsa hepsini alıp getirmiştir. Rıza Babaya kalkanın tam 10 katı altın teklif etmiştir. Rıza Baba bu durumdan şüphelenip karus ırkındaki casuslarına bu adamın kim olduğunu araştırmalarını söylemiştir. Kısa süre sonra Ferhat Priestin, Karus Kralı'nın oğlu olduğunu öğrenir. Ebedi düşmanının oğluyla moradonda tanışma fırsatını bulan Human Kral Rıza Baba, Karus ırkına büyük bir darbe vurmak için Ferhat Priest'i human yapması gerektiğini düşünmüştür. Derhal birşeyler yapıp Ferhat Priest'i human ırkına transfer etmesi gerekiyordu. Bu sayede karus ırkında çok sarsıcı olaylar olacaktı. Sonucunda karus Kral'ı büyük itibar kaybedecek ve büyük güç kaybedecekti
    3. BÖLÜM: RIZA BABA FERHAT'A IRK DEGİŞTİRME TEKLİF EDİYOR
    Rıza Baba Dread Shield +9 için servet ödemeyi göze alan Ferhat Priest'e aslında bu kalkanı bedava verebileceğini, human ırkında tıpkı Ferhat gibi bir prieste ihtiyaç olduğunu, eğer human ırkına gelirse ona bu kalkanı bedava vereceğini söyler. Ancak soylu ve zengin bir aileye sahip olan Ferhat, serseri de olsa haytalıkta yapsa bedava kalkan sahibi olmak için ırkını değiştirecek birisi değildi. Rıza Baba'yı çok sert bir dille reddetti. Rıza Baba Ferhat'ı kandırmanın itemle ya da parayla olmayacağını, bunun için daha kutsal birşeyler lazım olduğunu anlamıştı... Mesela ''AŞK'' gibi birşeyler...
    4.BÖLÜM : RIZA BABA '''B PLANINI'' DEVREYE SOKUYOR
    Rıza Baba Ferhat'ı kandırmak ve karus ırkına büyük bir darbe vurmak için, her türlü planı düşündü. Ferhat'a Bellua Köyünün Valiliğini, Laibadaki uçsuz bucaksız vadileri teklif etti. Bunların hiç birini kabul etmeyen Ferhat için çok hain bir plan hazırladı. Human Mage Şirin'i kullanacaktı bu planında. Şirin Ferhat'ı moradonda kendine aşık edecekti ve Ferhat bir şekilde human olmak zorunda kalacaktı. Taa ki kader bu planı bozanı kadar....
    5.BÖLÜM : FERHAT VE ŞİRİN TANIŞIR
    Rıza Baba Ferhat'ın Dread Shield +9'a verdiği teklifini kabul eder. Ancak kendisinin cok yogun oldugunu ve teslimatı folk villagede kızı Şirin Mage aracılığıyla yapacagını söyler. Şirin Mage teslimata en güzel Krowaslarını giyinip, en güzel kanatlarını takıp gitmiştir. Ferhat kalkanın aşkıyla gittiği folk villagede kalkandan bile daha güzel ışıklar saçan bir mage görünce adeta büyülenir. Hayatında ilk kez bu kadar güzel bir kız gördüğü için resmen donar kalır. Ne karus mageler gibi karanlık ne de karus priestler gibi yeşil tenli değildi karşısındaki. Bembeyaz teni, masmavi gözleriyle soylu bir Human Mage gören Ferhat Şirin'e hayran kalır. Babası Rıza'nın planını çok iyi bilen Şirin ise Ferhat'ı etkilemek için ona çok yakın ve samimi davranır. Ve geridönüşü olmayan bir hikaye tam olarak burada başlar...
    6.BÖLÜM: FERHAT'IN BÜYÜK AŞKI , ŞİRİN'İN YALAN AŞKI BAŞLAR...
    Ferhat ve Şirin tanıştıkları günden sonra sık sık moradonda görüşmeye başlarlar. Moradonda pazarları gezip birbirlerine hediyeler alırlar saatlerce gezerlerdi . Şirin'in güzelliği ve güzel sözlerine daha fazla dayanamayan Ferhat, Şirin'e olan aşkını itiraf eder. Babasının planını sürdüren Şirin bu aşka karşılık verir ve sevgili olurlar. Bu sahte aşk haftalarca hatta aylarca sürer. Rıza Baba Ferhat'ın aşkından iyice emin olduktan sonra artık planının en gaddar kısmına geçmeye karar verir.
    7. BÖLÜM: ŞİRİN, HARPY QUEEN TARAFINDAN KAÇIRILDI !!
    Rıza Baba yaptığı planı gereği Ferhat'ı acilen moradona çağırır. Elmorad Castle'de Summon Special Staff kıran bir partynin, çağrılan Harpy Queen'i ellerinden kaçırdığını, Laiba Villageye kaçan Harpy Queen'in buradaki Raven Harpylerin ve Harpylerin desteğini alarak kızı Şirin Mageyi esir ettiğini söyler. Human ırkında casusları olan Ferhat bu bilgiyi teyit ettirmesi için zaman ister. Kral Rıza Baba human ırkının içerisinde Ferhat'ın casuslarının olabileceği ihtimalini önceden düşündüğü için Eslant Gate'den kaçak olarak geçirdiği Harpy Quen'i laibaya bağlar ve clanındaki Debuff Priestler sayesinde uyutur. Ne de olsa Harpy Queen ve diger harpyler uyuduğu için kızıma zarar gelmez sanan Rıza Baba, kızı Şirin Mageyi rahatlıkla Harpy Queen'in önüne bağlar. Laibaya gelen casuslar bu durumu görsünler diye laiba gateyi açık bırakır ve herkes bu durumu gözleriyle görür. Casuslar da bu olanları görür ve durumu hemen Karus Kral'ına mektupla bildirirler ve bu bilgi Ferhat'a kadar ulaşır. Aşık olduğu kadının canını kurtarmak isteyen Ferhat Irk değiştirip onu kurtarmaya karar verir.
    8. BÖLÜM : HUMAN OLAN FERHAT, HARPY QUEEN KARŞISINDA !!
    Ferhat sevdiği kadını kurtarmak için human olmayı kabul eder. Karus ırkının tüm uyarı ve tehditlerine rağmen human olur. Ferhat'ın human olmasıyla karuslara bir darbe vurdugunu düşünen Rıza Baba zafer kazandığını sanarak planının diğer aşamasına geçer. Şimdi sırada uyanmasına az bi vakit kalan Harpy Quen'i öldürmek vardı. Kral Rıza Baba en güçlü 6 warriorunu yanına alır ve bir party kurar. Ferhat'ı da partysine alır ve Harpy Queen'i öldürmek için Laiba'ya giderler. Yüzlerce Raven Harpy ve Harpy'nin arasında kızını ve Harpy Queen'i bulur ve saldırmaya başlarlar. Uykudan uyanan Harpy Queen çığlığını atar ve etrafta ne kadar harpy varsa hepsi savaşa katılır. Zorlanmadan hepsini öldüreceğini düşünen Rıza Baba birşeylerin ters gittiğini farketti. Ferhat ne can doldurabiliyordu ne de harpylerin zehirlerini silebiliyordu. Hesaba katmadıkları birşey vardı. Ferhat ömrünü boş boş moradonda gezmekle geçirmiş tecrübesiz bir priestti. Toplu cure yeteneği de yoktu toplu 10.000 heal yeteneği de yoktu. Bunu farketmek için artık çok geçti çünkü Harpy Queen uyanmış, tüm warriorler zehirlenmiş bir çoğunun kırmızısı yanmış ve Şirin Mage itemleri çıkarılmış bir şekilde Harpyy Queen'in pençelerinde adeta ölmeyi bekliyordu. Hain planı başına yıkılan Kral Rıza Baba'nın korkusu gözlerinde okunuyordu. Yüzlerce harpyle healsiz savaşamayan, human ırkının en seçkin 6 warrior komutanı oracıkta ölmüştü. Eli ayağına dolaşan Ferhat hatırladığı en basit cure büyüsünü Rıza Baba'ya uyguladı ve onu savaşabilecek kadar healledi. Ferhat ve Rıza Baba'nın saatler süren savaşı sonunda tüm harpyler ve Harpy Queen'i öldürebildiler. Ancak çok vakit kaybetmişlerdi ve artık malesef çok geçti. Uyanan Harpy Queen dişlerindeki zehrini çoktan Şirin'e akıtmıştı ve Şirin dakikalar içerisinde taşa dönüşmüştü. Rıza Baba ve Ferhat gözlerinde korku yüreklerinde büyük bir acıyla Şirin'in taşa dönmüş bedenini alıp Elmorad Castle Kalesine sığındılar...
    Şirin'in taşa dönen bedeni hala Elmorad Castle kalesinde durmaktadır, artık onun için yapılacak hiç bir büyü, onu iyi edecek hiç bir şifa kalmamıştır. Rıza Baba'nın haince planının bedelini Ferhat imkansız bir aşka esir olarak, Rıza Baba ömür boyu sürecek bir pişmanlıkla, Şirin ise taşa dönerek ödemiştir.
    Ferhat o günden sonra ne başka birine aşık oldu ne de evlendi. İmkansız bir aşkın pençesinde yaşayıp gittiği ve bir Lunar War baskını sonunda Laiba Village'de, yani sevdiği kadının öldüğü yerde humanlar tarafından katledildiği rivayet edilir. Kral Rıza Baba ise o günden sonra bir daha hiç konuşmadı. Kızının başına gelenlerin tek sorumlusu olduğunun farkındaydı. Bu yüzden kısa süre sonra aklını yitirdi ve kendini kalesinin zindanına kapattı. Krallarının aklını yitirmesine şahit olan Elmorad halkı hırslarını karus ırkına daha çok saldırarak daha çok zarar vererek çıkardı. O günden sonra Karus Human savaşı hiç bitmedi ve Elmorad Şehirlerinde bir daha aşkın adı bile anılmadı...

    Sunucu adı : Destan
    Char adı : RessPect
    Last edited by hikayecinizgeldi; 11-21-2019 at 04:41 AM.

Tags for this Thread

Posting Permissions

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
  •  
cookie_verity_form